31 Aralık 2022

Ruhsar hanım mutfakta salata yapıyordu. Sırtında hafif bir ürperme hissetti.
Ocağın yanındaki pencereyi kapatırken gözü dışarı kaydı. Gökyüzü iyice kararmıştı.
Saate baktı. Geç değildi ama kış gelmişti. Hava artık erken kararıyordu. Hoyrat rüzgâr
dalları sallıyordu. İşittiği uğultu sağanak yağmurun habercisiydi. Alçalan bulutlar
mutfağı karanlıkta bırakmıştı. Elini kesmeden domatesleri doğramak zorlaşmıştı.
Elektrik düğmesine uzandı. Cereyanlar kesikti. Çekmecede mum aradı. Yoktu.
Söylenerek telefonun ışığıyla salatayı bitirdi. Evin içi karanlığa gömülmüştü. Yolunu
aydınlatıp salatayı salona götürürken üst katında büyük bir şangırtı koptu. Yatak
odasının havalanması için açık bıraktığı balkon kapısının camı aşağı inmiş olmalıydı.
Salatayı masaya bırakıp telaşla yukarı fırladı. Daha ilk basamakta ayağı takıldı,
yüzüstü merdivene kapaklandı. Telefon elinden kayıp gitti. Üst dudağında bir ıslaklık
vardı. Diliyle yokladı, tuzlu bir tat… Merdivene oturdu. Sakinleşmeye ihtiyacı vardı.
Aniden çakan şimşek ortalığı projektör tutulmuş gibi aydınlattı. Ardından patlayan
müthiş gök gürültüsü yüreğini ağzına getirdi.

Güçlükle ayağa kalktı. Her tarafı titriyordu. Etrafına bakındı. Elinden fırlayan
telefondan soluk bir aydınlık geliyordu. Alıp banyoya gitti. Telefonun ışığını yüzüne
tutup aynaya baktı. Üst dudağı kanıyordu. Yüzünü yıkadı. Dolaptan buz alıp bastırdı.
Bekledi. Kanama neredeyse durmuştu. Dudağı şişmişti. Loş aynada kırmızı bir ışık
gördü. Tıpkı otomobilin deposundaki yakıtın azaldığını bildiren lanet olasıca o kızıl
renk. Ekranda “Telefonu şarja koyun, kalan güç yüzde bir” yazıyordu. Telefonu ancak
birkaç dakika daha kullanabilecekti. Yukarıya çıktı. Şiddetli hava akımı ile büyük
seramik vazo devrilip kırılmıştı. Kapının camı sağlamdı. Balkon kapısını kapadı.
Dışarda göz gözü görmüyordu. Bahçedeki uğultu, fırtınanın şiddetli yağmurla devam
ettiğini anlatıyordu. İçerisi ıslanmamıştı. Perdeyi çekti. Vazonun kırıklarını sonra
toplayacaktı. Telefonun ışığıyla aşağıya indi. Sinirleri bozulmuştu. Salona geçip
oturdu. Sehpadan bir sigara aldı. El yordamıyla çakmağı bulup yaktı. Ekran bir daha
parladı. “Lütfen telefonu derhal şarja koyun”. On saniye içinde ekran bir daha
aydınlanmamak üzere karardı. Salondaki tek ışık parmaklarının arasındaki sigaranın
ateşiydi.

“Neler oluyor bu akşam” diye söylendi. Bir ümitle sehpanın üzerindeki sabit
telefona uzandı. Çevir sesi yoktu. Ahizeyi hırsla yerine koydu. Sigaradan son bir
nefes alıp söndürdü. Koltuğa yığıldı kaldı. Başını iki elinin arasına alıp ağlamaya
başladı. Diliyle yokladı. Üst dudağı iyice şişmişti. Biraz acıyordu. Ağlamak
faydasızdı. Çakmak alevinin ışığıyla salondan çıktı.

Ütü odasındaki dikiş kutusundan yorgan ipliğini aldı. Bir karış boyunda altı
parça kesti. Hepsini birleştirip ucuna bir düğüm attı. Sonra üçe ayırıp saç örgüsü
yaptı. Ördüğü yekpare ipliği iyice yağladı. Demliğe su koydu. Suyun üzerine sıvı yağ
ekledi. Hazırladığı fitili demliğin ağzından sokarak bir ucunu yağa daldırdı. “Evet”
dedi yüksek sesle. “Yağ kandilim hazır”. Fitilin ucunu tutuşturdu. Yağlı iplik
cızırdayarak yanmaya başladı. Mutfak nispeten aydınlanmıştı. Artık yemeği
hazırlayabilirdi. İki saat önce özel sosa yatırdığı eti dolaptan çıkardı. Teflon tavaya
biraz sıvı yağ koydu. İki parça bonfile kısık ateşte pişecekti. Pişkin, lâkin yumuşak.
Öyle severdi. Saate baktı yarım saatte gelmesi gerekiyordu. On dakikalık gecikme
affedilebilirdi. Tabureye oturup bir sigara yaktı. Yarısını bitirince şarabı dolaptan aldı.
Mantarını çıkardı. Masaya iki kadeh koydu. Etleri çevirdi. Mutfağı nefis bir koku
sardı. Sade bir yemek olacaktı. Et, salata, şarap, sonra meyve. Şömineyi yakarlardı.
Hava zaten soğumuştu. Yağ kandiliyle ortam romantikleşirdi. Şarabı tatmak için üst
raftan bir kadeh almak üzere uzanırken kolunu tavaya çarptı. Tavayı tutmak isterken
yağ kandili devrildi. Etlerle birlikte tezgâhın üzerine dökülen kızgın yağ bir anda alev
aldı. “Aman Tanrım yanıyoruz” diye bir çığlık attı. Mutfak havlusuyla alevleri
söndürmek isterken farkında olmadan elbisesine sıçrayan yağlar da tutuştu. Banyoya
gitmeli, su getirmeliydi. Telaşla çıkarken ayağı kayıp düştü. Parkeye dökülen yağlar
da yanıyordu. Alevler bir anda sentetik elbisesini tutuşturdu. Düşerken tabureye
çarptığı başının arkasında şiddetli bir ağrı vardı. Midesi bulanıyordu. Yoğun duman
nefes almasını güçleştirmişti. Bağırmak istedi, sesi çıkmadı. Alevler mutfak
dolaplarını, çekmeceleri süratle sararken Ruhsar Hanım kendinden geçti.

Devriye gezen polis otosu alevleri fark edip geldiğinde yangın salona
yayılmıştı. Evden kimse çıkmamıştı. İmdat çığlığı duyulmuyordu. Cankurtaran ve
itfaiyeyi aradılar. İçeri girmeleri imkânsızdı. Cankurtaran on dakikada geldi.
Sağlıkçılar binaya yaklaşamadılar. İtfaiyeden ses yoktu. Acil koduyla tekrar aradılar.
Vali konağında da yangın olduğunu, tüm araçların oraya müdahale ettiği bilgisini
aldılar. Ancak yarım saat sonra bir su tankeri geldi. Hortumları döşediler, su sıkmaya
başladılar. Üst kat alevlere teslim olmuştu. Ev çıra gibi yanıyordu. Bir süre sonra çatı
büyük bir gürültüyle çöktü.

1 Ocak 2023
Bir saat sonra itfaiyeciler geldi. Merdiveni uzatıp su sıkmaya başladılar.
Alevlerle birlikte kesif dumanlar gökyüzüne yükseliyordu. Bu arada fırtına durmuş,
yağmur dinmişti. İçeri girmek tehlikeliydi. Buna rağmen canlı bulabilme ümidiyle iki
itfaiyeci oksijen tüplerini sırtlayıp içeri girdiler. Birkaç dakika sonra çıktılar.
Dumandan önlerini görememişlerdi. Yapmaları gereken soğutmaya devam etmekti.
Sabahın ilk ışıklarında karşılarında simsiyah bir enkaz vardı. Yangın sönmüştü. Bazı
yerlerden hafif dumanlar çıkıyordu. Önce itfaiye ekibi sonra sağlıkçılar harap olmuş
binaya girdiler. Mutfak bölümünde yerde tanınmayacak şekilde kavrulmuş, kurumuş,
büzülmüş, neredeyse kömürleşmiş bir ceset buldular. Evde başka bir canlı izine
rastlamadılar. Cansız bedeni ceset torbasına koydular. Can kurtaran morga doğru yola
çıktı. Geride yeşilliğin ortasında kararmış, şekilsiz bir harabe kalmıştı.

28 Şubat 2023
Belediye iki ay sonra enkazı hafriyat sahasına taşıdı. İkinci el eşya olacak ne
koltuk ne masa ne sandalye vardı. Kütüphanedeki kitaplar kavrulmuş, okunamaz
durumdaydı. Ertesi gün kalıntıların döküldüğü yere gelen gelenler dişe dokunur bir
şey bulamadılar. Sadece kâğıt toplayan bir çocuk molozları karıştırarak bulabildiği
yarısı yanmış kalın ciltli birkaç kitabı arabasındaki çuvala attı. Bir kitap dikkatini
çekti. Neredeyse yanmamıştı. Şöyle bir baktı, umursamaz bir tavırla ötekilerin yanına
bıraktı.

8 Mart 2023
Bir hafta sonra ambalaj kartonu imal eden fabrikada yumuşasın diye su
tankına atılanlar arasında yarısı yanmamış O kitap da vardı. Aslında su tankındaki,
kitaba benzeyen bir defterdi. Ruhsar Hanımın hatıra defteri. Her sayfası o yılın
muhasebesi olarak sadece aralık ayının son günlerinde yazılmıştı. Ruhsar hanım yıl
boyunca zihninde, yüreğinde, ruhunda biriktirdiklerini o yılın özeti olarak bir iki satır
yazardı. Eğer O defter su tankında hamur haline gelmeden önce fark edilseydi şu
satırlar okunacaktı:
30 Aralık 2004 – Ocak ayında yazmaya karar verdim. Unutmamak,
unutulmamak için. O’nu bekliyorum. Sabırlı ve ümitliyim. Yoksa yaşamak anlamsız
olurdu.
31 Aralık 2005 – Hangi yemekleri sevdiğini hatırlamaya çalışıyorum. Aslında
yemek seçmezdi. Lezzetli olsun kâfi, derdi. Yerken yüzündeki keyifli ifade bana bir
yıl yeterdi.
30 Aralık 2006 – Zaman kötü bir arkadaş. Güzel gözleri zihnimden silinmesin
diye dua ediyorum.
31 Aralık 2007 – Bütün yıl içimde bir sıkıntı gezindi durdu. Beklentimin
gerçek olup olmayacağı belli değil. Acımasız kader beni buldu sanki.
30 Aralık 2008 – Güne neşe ve coşku içinde başlıyorum. Sonra
durgunlaşıyorum. Neden? Her şey boş, diyorum. Lakin bir ümidim var. Vazgeçemem.
30 Aralık 2009 – Korktuğum için yazıyorum. Düşüncelerimin
kaybolmasından korkuyorum. Çünkü unutmak, kimse fark etmeden kaybolmaktır.
Başkası için bedenen varsın, kendin için ruhen yoksun.
30 Aralık 2010 – Mutlu bir akşam geçirdik. Sonra gitti. Bir mahzunluk çöktü
üzerime. Buruk bir sevinç. Kısa sürdü. Olsun.
31 Aralık 2011 – Geçen yıl yaşadıklarım nereye gitti? Ya ondan önceki
yıllar… Yaşandı, bitti denebilir mi?
30 Aralık 2012 – Bu yıl sigaraya başladım. Giderek artırdım. Bazı günler
zaman geçmiyor. Bazen kuş misali, bazen kaplumbağa…
31 Aralık 2013 – Gömleklerini ütüledim. Uçuk maviyi pek sever. Dün bir
kravat aldım. Desenleri lacivert, kırmızı, beyaz… Umarım beğenir.
30 Aralık 2014 – Bugün yazmak istemiyorum. Yorgunum. Elim kaleme
gitmiyor. Sadece düşünüyorum.
31 Aralık 2015 – Vals müziğini sever. Dans etmeyi de… Uyumlu bir çiftiz. Bu
gelişinde tango denemeliyiz.
30 Aralık 2016 – Yaşlanıyorum. Yüreğimdeki yük ağırlaşıyor. Daha ne kadar
taşıyabilirim?
30 Aralık 2017 – Sigarayı bırakmalıyım. Nefesim iyi değil. Beni böyle
görmesini istemem. Eski halime dönmeliyim.
30 Aralık 2018 – Yoksa beni unuttu mu? Mümkün değil. Ben unutmadım.
Onda bir iz bıraktığımı sanıyorum. Unutmaz, asla unutamaz, bilirim.
31 Aralık 2019 – Uykularım iyi değil. Son günlerde karışık rüyalar görüp ter
içinde uyanıyorum. Bu daha ne kadar sürecek? Istırabım büyüyor.
30 Aralık 2020 – Umutlarım tükenmek üzere. Vazgeçebilir miyim? Hayır! Bu
düşünceyi zihnimden atmalıyım. Yoksa…
31 Aralık 2021 – Bu gece de gelmezse… Yoksa yıllar boyunca süren
beklentim heba olacak. Değer miydi? Bazen şöyle düşünüyorum; Beklemenin verdiği
o kavuşma hissi yok mu!? O heyecan dolu an… Bu düşünceler bunca yıl hayata
tutunmamı sağladı. Sevincim oldu. Bekleyeceğim O’nu. Gelecek, gelmeli…
31 Aralık 2022 – Bu sayfada sadece tarih vardı.
(Sayfa bomboştu. Yazılmayı bekliyordu.)