Yangın…
“Bilinmeyen nedenden…”
“Yangın kontrol altına alınamıyor, iki gün önce başlayan…”
“Hava şartları yangın söndürme faaliyetlerini engelliyor, rüzgârın hızı…”
“…kişi yakalandı. Yangınların yüzde…”
Birbirine benzer haberler… Kendimizi çaresiz, yalnız hissettiren, korumasız
kaldığımız zamanlar. Sadece ağaçlar, bitkiler değil doğanın kucak açtığı hayvanlar…
Yangını söndürmek için insanüstü mücadele edenler canını bile verir koruyabilmek
için. Peki günler sonra ne olur? Her şey olup bittiğinde geride simsiyah bir örtü kalır,
bir de günlerce geçmeyen koku. Yıllar sonra oraya ekilen koca koca binalar yükselir
ağaç yerine. Tatil beldesiyse ucu başı olmayan oteller…
İnsanlığın en sert sınavlarından biridir yangın. Sadece ormanlar değil ki yanıp
tutuşan; ormanın ortasında yükselir bir çığlık gibi, insanın yüreğinde de yükselir.
Sadece bir kıvılcım yeter: kurumuş bir yaprak ya da kırılmış bir kalp… Ve birden her
şey değişir.
“Ciğerim yandı…”
“Yüreğime ateş düştü”
“Acım hiç küllenmeyecek”
Yürek yangınıysa sönse bile karartır yüreği. Küllendi sanılan acılar alevlenmeyi
bekler. Oradadır ve hiç gitmeyecektir.
Teslim alıyor bizi alevler. Hüznüyle boğuyor. Bir var olma savaşına dönüyor. Yeniden
doğmak için bekliyor simsiyah olmuş kavrulmuş ama ufacık bir yerinden yeşeren
fidanlar… Umudumuzu yitirmiyorsak bundandır.
Yangın sayımızda “Ada” öyküsüyle Damla Aytuna, “Berber Tası” öyküsüyle İbrahim
Tekpınar, “Dürüye’nin Kalaysız Güğümleri” öyküsüyle Arif Kâmil Olgun, “Kıvılcım”
öyküsüyle Aykut Anıl Atay, “Sabah Kahvesi” öyküsüyle Füsun Uzunoğlu, “Yılbaşı
Akşam Yemekleri” öyküsüyle Nezir Suyugül yer aldılar. “İçimdeki Yangın” kitabının
yorumlamasını Billur Akgün yaptı. İyi okumalar, alevsiz günler diliyorum…